Sevgili Bioware,

(DİKKAT! YAZIDA BOLCA SPOILER VAR, MASS EFFECT 1 VE 2 BİTİRMEDİYSENİZ KAÇININIZ!)

Aslında bu mektubu sana daha önce yazmayı planlıyordum. Dragon Age'i ilk bitirdikten sonra. Ancak bir türlü fırsat bulamadım, kısmet Mass Effect 2'yi bitirdikten sonraya imiş.

Hatırlar mısın, yıllar önce RYO oyunları kendi gördüğümüz dungeon crawling türü oyunlardan ibaret ve artık ölmeye başlamışken Baldur's Gate'i patlatmıştınız ortaya. Sonra arkasından Planescape: Torment, Icewind Dale ve nicesi geldi. Ölen RYO türünü diriltmiştiniz resmen bir anda. Hah onu diyicem işte, Reaperların ağzından "Cycle cannot be broken" derken bunu kastediyordunuz dimi aslında? Aradan 10 küsur yıl geçti, RYO türü yine ölüyor dedik "alın Dragon Age!" diye çarptınız yüzümüze, müptelası olduk. "Oha Baldur's Gate gibi olmuş bu" dedik, büyülediniz bizi. Ardından "Mass Effect 2 yaptığımız en iyi oyun" dediniz "yok artık, Dragon Age nolacak peki?" dedik. Orada da bir tokat yedik sizden ama böyle tokada Can kurban.

İlk Mass Effect'i bitirdiğimde ikinci oyun için resmen kudurduğumu, "of olm çok epik ya!" yorumları yaptığımı hatırlıyorum. Citadel'deki bütün filoyla birlikte Sovereign'e karşı savaşırken Joker'ın Normandy'yle şov yapması ve öldürücü darbeyi vurması gerçekten çok epikti. En azından o zamana göre...

E ama Mass Effect 2'nin daha açılış sahnesi bile ondan kat kat epik. Başka bir oyun hatırlıyor musunuz siz, oyunun ana karakterinin ilk 10 dakikasında öldüğü? (Torment diyeni döverim, yemin ediyorum!) Shepard yahu, adam öldü gitti ilk 10 dakikada. Öyle "ah vuruldum, ölüyorum!" da değil üstelik, adam uzay boşluğuna sürüklendi, sonra da gezegene çakıldı. Hani ölmek için en kötü şekilleri sayacak olsam bunu da sayarım kesin bundan sonra.

İlk oyunda tekerine bolca çomak soktuğumuz Cerberus tutup "Lazarus Project" adı altında diriltti sonra bizi. Nano-machine oldu her bir yerimiz ama olsun, durdurmamız gereken bir tehdit var sonuçta ortada. Sonra bizi tuttular "aha Cerberus'un patronu işte bu" diyerek Illusive Man'in karşısına çıkarttılar. Ne yalan söyleyeyim, ilk gördüğüm andan beri "kesin altından bir yamuk çıkacak" diye baktım Illusive Man'e. O gözler ne öyle ayrıca ya? (Illusive Man aslında Uchiha Madara çıkacak üçüncü oyunda, Uchiha klanına bile yasak olan mavi sharingan tekniğini kullanıyormuşasdfas)



Cerberus'u başta sevmesem de Alliance kıçını kaldırmayıp konseyde göt büyütürken elini taşın altına sokup en azından bir farklılık yaratmaya çalışması açısından takdirimi kazanmadı da değil. Mass Effect 1'de adamları yasa dışı işler yapan pis bir örgüt olarak tanımıştık ama en azından Reaper tehlikesine konseyle birlikte kulaklarını tıkayıp "lalalalala i can't hear you!!" yapan Alliance'tan iyidirler. Collector gemisi tarafından saldırıya uğradık ya direk "Oh, öldü salak, dağıtalım hemen tayfasını da zaten Reaper falan diye saçmalıyordu sürekli" diyerek ne mal olduklarını belli ettiler. Ulan ben sizi kurtarıcam diye ilk oyunun sonunda kaç tane Alliance gemisi feda ettim, bir güvenin sözüme be! Bu adam bizim aklımızın hayalimizin almayacağı şeyler gördü, vardır bir bildiği deyin bir kere de. Üstüne bir de eski tayfamıza da nasıl bir beyin yıkama yaptıysanız artık bana karşı döndürmüşsünüz direk. Horizon'da Ashley'le konuşurum "Şepırt, ama sen Cerberus'sun ihanet ettin bize!" Ya dur bi' be kadın! Sen ilk oyun boyunca peşimden koşup "Şepırt diyosa bir bildiği vardır" dedin durdun, 2 senede unuttun mu direk onca şeyi. "Şepırt, I loved you but you betrayed me." Lan galaksiyi kurtarmaya çalışıyorum burada ben, sizin o sevgili Alliance'ınız eli kolu bağlı otururken, bir de ihanetle suçluyor beni. O noktada dedim zaten, "Yürü Miranda, gidiyoruz!" diye. (Nispet yaptım evet asdfa)



Neyse, Alliance'a karşı fazla dolmuşum anlaşılan, konuya dönelim. Illusive Man diyorduk. Elime tutuşturduğu listedeki adamları gittik kattık partimize, ne yalan söyleyeyim, karakterler beklediğimden iyi çıktı. Mesela Subject Zero yani Jack'e oyun çıkmadan önce hiç kanım ısınmamıştı ama hikâyesini öğrendikçe kanım kaynadı, hatta üzüldüm açıkçası haline. Ya da mesela Mordin, tahmin ettiğimden çok çok daha eğlenceli bir karakter çıktı. Özellikle gidip "Ya Mordin, iki dakikan var mı konuşalım?" dediğimde "Bi saniye Şepırt, Joker'ın hastalığının tedavisini bulmak üzereyim, çok basit aslında. Aa, ama ciğeri iflas edebilir. Dur baştan başlayalım" gibi yorumlarda bulunması çok hoşuma gitti. Ama favorilerim Miranda, Tali, Garrus ve Thane oldu sanırım. Gerçi Samara da süperdi. (Mordinth'le olan Biotic Catfight'ı dibimi düşürdü resmen) Ha, bir de Legion hiç beklemediğim gibi çıktı. Adam bildiğin Geth ya. Ben sanıyordum ki böyle asi bir Geth tarzı bir şey çıkacak. Alakası yok, adam bükemediği bileği öpmeye gelmiş meğersem. Aslında düşününce çok mantıklı Geth'lerin şu durumda yok olmaktansa diğer ırklarla ittifak kurması ve Reaperlara karşı savaşması. (Bu arada tayfanın yarısını saymışım zaten, şöyle düzelteyim o zaman; bir tek Jacob'u sevmiyorum. Kıl adam ya, tayfaya kimi alsam laf etti. Ayrıca gemiye yeni gelmiş Quarian'a "Kendini geminin AI'ına tanıtmayı unutma!" denir mi, küfür et daha iyi)

Yukarıda Joker demiştim, ona da ayrı bir paragraf açmak lazım. Joker'ı kontrol ettiğimiz bölümden itibaren oyunun sonu hop oturup hop kaldırdı beni resmen. Hani tam da Şepırt gemide değilken gemiyi Collector'ların basması, herkesi yaka paça götürürken Joker'ın hastalığını hiçe sayıp kemiklerini kırma pahasına herkesi kurtarmaya çalışması inanılmaz dramatik bir sahneydi. Joker'ı zaten ilk oyundan beri severdim, daha da sevdim o sahneden sonra. EDI'yle diyalogları da ayrı güzel zaten. Başta her şeyine laf edip "güvenmiyorum ben EDI'ye, gemimde istemiyorum AI!" dedikten sonra oyunun sonlarında "ya ben EDI'ye bıraktım hallediyo o işleri zaten, çok iyi anlaşıyoruz" moduna geçmesi süper olmuş.



Ne yapın edin, Citadel'i mutlaka ziyaret edin bu arada aklıma gelmişken. Zaten restorasyon sürdüğü için gidebileceğimiz kısıtlı yer var, ama o yerler de inanılmaz olmuş. Özellikle her dükkana girip de "Meraba, ben Şepırt. Saren'i yenen kahraman. Reklamınızı yapıyım bana discount verin." demek çok eğlenceliydi benim için. Girdiğim her dükkanda "I am Commander Shepard, and this is my favourite store on Citadel" anonsunu duydukça manyakça kahkahalar attım. Reklam panoları da ayrı bir komedi zaten, Mass Effect 1'in son savaşının filminin fragmanı ("THIS SUMMER! HUMANITY EARNS ITS PLACE AMONGST STARS" lafı geçiyor fragmanda, o yeter. Bazı şeyler hiç değişmiyor anlaşılan. :P) ve Elcor cast'e sahip "Hamlet" sandalyeden düşürdü beni. (Evrende Hamlet oynayacak son ırk olmalı Elcorlar. Zaten reklamda da "14 saatlik müthiş şölen!" diyince daha da koptum) Tam sandalyeye geri oturmuştum ki bu sefer de oyun satıcısı Salarian tekrar geri düşürdü beni. "Alliance Corsair diye bir oyun var, Omni-Tool'una bile yükleyebiliyorsun!", "Shin-Akiba'da sattıkları Asari-Hanar porno oyunları çok fena" (Asari-Hanar pornosu nası olabilir ya?!), "Yeni çıkan RYOların tadı kalmadı hiç, hep büyük seçimler ve viseral dövüş var eski RYOları özlüyorum" tadında muhabbetler yapması çok bomba ve çok iyi göndermeydi.



Hikâyeye gelicem son olarak, uzadıkça uzuyor yoksa. Collectorları ilk duyduğumda "e ama Geth? Reaper? Filler hikâye mi yapıyorsunuz laaan?!" demiştim ama çok güzel ters köşeye yatırdın beni yine Bioware. Collectorların genetik değişime uğramış Protheanlar olduğunu öğrendiğimde ağzımdan çıkanları duyacak kimse yoktu iyiki yanımda. Plot-twist'in kralını yaptınız o noktada resmen. Ha, ilk oyunun hikâyesi epik demiştim ya bir de, ikinci oyunun hikâyesi herhalde onun bir 5-6 katı daha epik. Milyonlarca yıl önce ölmüş bir Reaper'ın içine girdiğimiz bölüm mü dersin, Reaper-Human Larva'nın alev gibi gözlerini üzerime dikip bana baktığı (ve saldırdığı) kısmı mı dersiniz bilmiyorum da, Mass Effect 3'ü düşündükçe hala tüylerim ürperiyor. Oyunun sonunda sadece ufak birkaç saniyelik sahne bile yetti üçüncü oyunun boyutunun ne olacağını anlamama. Üzerimize hayvani bir Reaper ordusu geliyor lan, daha nolsun! İlk oyunun sonunda bunlardan sadece bir tanesini indirmek için canımız çıktı, ikinci oyunun sonunda bunların larvasını öldürene kadar mermi kalmadı... (Yalan aslında bu kısım. Cain'i çıkartıp nuke attım larva'ya, canının %75'ini götürdü o. :P E nuke diyorum ama, boru değil yani. Nuke'ten sonrası kastırdı ama.)



Suicide Mission'a ayrıca değinme gereği duyuyorum çünkü hayatımda bir oyunda gördüğüm en heyecanlı, en muhteşem kısımlardan biriydi kesinlikle. Shepard gemide tayfayla son kez konuşurken gerçekten duygulandım, "bu tayfayı son kez birlikte görüyor olabilirim" diye. Forumda okuduğum kadarıyla oynayan çoğu kişi ağır kayıplar vermiş Suicide Mission kısmında, kayıpsız bitirebilen çok az kişi var. Oyun boyunca tüm karakterlerin loyalty questlerini yapmış, geminin ve tayfanın tüm Upgradelerini tamamlamış olsam da yine de yanlış bir kararın takım arkadaşlarımın ölümü olacağını bilmek fena bir sorumluluktu. O yüzden planlama aşamasında bayağı düşündüm. Oyun boyunca ana takımım Miranda ve Tali'den oluştuğu için onları yanıma almak istiyordum. O yüzden teknik başka eleman olarak Tali dışında ilk kimi yollayabilirdim?



Tabi ki Legion'ı! Peki ikinci takıma kim liderlik edecekti? Kim bunun altından kalkabilirdi? Garrus, eski dostum, yüzümü kara çıkarma...



Ve böylece Suicide Mission'a başladım.





Legion görevini başarıyla yerine getirdi benim de dışarıdan yardımlarımla. Garrus da takımını hayatta tutmayı başarınca ilk kısmı herkes sağ atlattık da derin bir nefes aldım. Sonra kaçırılan tayfayı da bulduk. Kelly, Doktor Chakwas ve diğerlerini de kurtardık hemen. Onları gemiye geri götürecek birisi lazım ama bize. Zaeed, o eski kahramanlık hikâyelerinde ne kadar gerçek payı var göster bakalım bize.



Grup sağ salim gemiye ulaşıyor. Hala herkes hayatta. Üçüncü kısımda bir Biotic gerek bize Swarm'dan korunmak için. Samara'nın Biotic güçlerine dibim düşmüş biri olarak onu seçtim tabi direk. Diğer grubu da güvendiğim birine teslim etmek gerekiyordu ama. O yüzden Miranda'yı diğer gruba yolladım. Yanıma da Jack ve Tali'yi aldım. Ama bir yandan radyodan sürekli birinin ölüm haberini işiteceğim diye tırsıyorum. Samara zor dayandı ama herkesi korumayı başardı ve böylece üçüncü aşama da bitti.



Herkes hayatta. Ve Reaper-Human larva... Tali, Miranda ve ben önümüzdeki şeyin korkunçluğuna rağmen dimdik ayakta durarak ona meydan okuyoruz.



Cain'i şarj edip hedefe doğru bir nuke yolluyorum, patlama larvayı telef ediyor zaten büyük ölçüde. Kalanını da üçümüz birleşip hallediyoruz. Ve karşımda çok zor bir karar var. Illusive Man'e güvenmeli miyim? Collector üssünü havaya uçurup onların planlarını suya düşürebilirim. Ya da... Buradaki araştırmalar gelecek Reaper istilasına karşı bize yardımcı olabilir mi gerçekten? Önce tereddüt ediyorum, "üs yok edilmeli". Ancak sonra buradaki araştırmaların bize yardım edebileceği aklıma geliyor. Umarım yanlış seçimi yapmıyorumdur... Üssü Cerberus'a bırakıyorum. Daha sonra Illusive Man'e tavrımı koyuyorum ancak, amacımızın tamamen Reaperlarla savaşmak olduğunu ve eğer üssü başka amaçlarla kullanmaya çalışırsa yakasında olacağımı hatırlatıp Joker'e bağlantıyı kestirtiyorum.



İşte benim Mass Effect 2 hikâyem aşağı yukarı böyleydi. Teşekkürler Bioware, cidden sözünün eriymişsin, şahane bir hikâye, şahane bir sinematik deneyim sundun. Dragon Age 2'yi de 2011 başında piyasaya sürecekmişsiniz zaten, bizi boş bırakmaya niyetiniz yok gibi. Bırakmayın da zaten aman, biz memnunuz sizin oyunlarınızı oynamaktan, seviyoruz sizi. Ama nolur Mass Effect 3 için de çok bekletmeyin, 2011 ilk çeyrekte çıkartın onu da, şu hikâyenin devamını görelim.
Posted on 2/10/2010 11:48:00 ÖÖ by Monthius and filed under | 6 Comments »