"Press Any Key And Something Awesome Happens."




Bioware bir zamanlar en sevdiğim oyun firmalarından biriydi. Tamam, asla bir Blizzard değildi belki, ama yine de çıkardıkları her oyunu gözüm kapalı oynayabileceğim ve yaptığı işlere güvenebileceğim bir firmaydı benim için. Ne oldu bilmiyorum. EA tarafından satın alındıktan sonra bile kendilerini bir süre için çok bozmadan devam ettikten sonra bir anda tepetaklak oldu her şey.

Dragon Age 2 felaketi geldi önce. Dragon Age 1 ile alakasız, RYO demeye bin şahit lazım bir oyun çıkarttılar piyasaya. İsyan eden oyunculara karşı hırsla oyunlarını savunmaya devam ettiler, hatta beğenmediklerini dile getiren oyunculara karşı sert tutumlarda bulundular. Ama yetmedi. Metacritic'te sahte hesaplar açıp "Mükemmel bir oyun, işte böyle olmalı!" diyerek kendi oyunlarına tam puanlar vermeye başladılar bu sefer. Ama kendi ürünlerini bu şekilde abartarak öne çıkartmak da kesmedi, son yıllarda çıkan en başarılı oyunlardan biri olan Witcher 2'ye bok atmaya başladılar bu sefer. Platform yine Metacritic'ti, oyladıkları tek oyunlar Dragon Age 2 (10 puan!) ve Witcher 2 (0-3 arası puan!) olan sürüsüne bereket fake hesap türedi birden. Bunlar Bioware gibi bir firmaya yakışmayan, bayağı ve acınası hareketlerdi maalesef. Peki Bioware bu noktada durdu mu? Tabii ki hayır. "Önünü alamadılar" Bioware'in ve saçmalıklar silsilesi devam etti; Fantastik kurgu türünün önde gelen isimleri olan J.R.R. Tolkien ve George R.R. Martin gibi yazarlara laf edip Twilight gibi herhangi bir edebi değeri bile olmayan saçmalığı överek oyunun "romance"ini yazarken ondan ilham aldığını açıklamalar mı dersiniz, yoksa "Call of Duty kitlesini hedef alıyoruz" gibi kafası güzel yorumlar yapmak mı? Hepsini yaptı Bioware...

Sonra bir noktada toparlar gibi oldular. Hem EA, hem de Bioware "yeni fanlar kazanırken bazı fanlarımızı mutsuz ettiğimizin farkındayız. Bize gelen feedbackleri not alıyoruz, oyuncuların istekleriyle şekillendireceğiz yeni DA2 DLC'lerini" dediler. Belki bir ihtimal, yanlış yaptıklarını anladılar mı diye umuyordum ki...

...Sıra The Old Republic'e geldi. Çoğunluk en başından beri oyundan umutsuz olsa da "Hem Star Wars, hem de Old Republic, kötü olamaz ki!" diyerek inanmayı reddettim hep. Hatta bizzat betayı oynayanların ağzından nelerin kötü olduğunu dinledikten sonra bile inanmak zordu benim için. Ancak onların yapamadığını Bioware yapmayı başardı. Oyunu Pre-order'a açtıklarında Collector's Edition alıp almama düşüncesiyle boğuşurken, 2 gün içinde beni oyunu satın alıp almama konusunda düşünmeye ittiler bir anda. Hadi tamam, pre-order'ı sınırlı yapmanız çok anlaşılabilir bir şey. Ona kimsenin dediği bir şey yok zaten. Ama "Oyun çıktıktan sonra da sınırlı sayıda satacağız, çünkü sunucular kaldırmayabilir. Ha, bu arada Türkiye ve Avustralya gibi bazı ülkelerde hiç piyasaya bile çıkmayacak oyunumuz" demek?? Dijital olarak sınırlı satılan bir oyuna ilk defa karşılaşıyorum, hele ki bu oyunun bir MMO olduğunu düşününce o kadar komik kalıyor ki bu açıklama. Yahu milyonlarca oyuncuya sahip Free 2 Play oyunlar bile sunucu problemi yaşamıyorlar, koskoca EA ve Bioware olarak birkaç sunucu fazla kiralayıp stabilitesini arttırmak mı zor geliyor? Nasıl bir mantıktır, nasıl bir saçmalıktır bu?

Ama söz konusu Bioware olunca burada kapanmıyor konu. Üzerine bugün açıklama yapıyorlar; "The Old Republic çok uzun soluklu olacak. Amacımız 2025 yılında gezebileceğiniz 500 gezegene ulaşmak." Ahahahahah. Az önce "sunucularımız kaldırmaz, o yüzden sınırlı oyuncu alacağız" diyen adamlar şimdi "2025'te hala oynanıyor olacak oyunumuz" diyor. 14 milyon oyuncusu olan World of Warcraft'a bile millet "6 senedir aynı grafikler, değişiklik lazım artık" diyorken, sizin "sınırlı" oyuncuya sahip kıytırık MMO'nuz 2025'e kadar devam mı edecek? Hadi diyelim ki arada bir noktada oyun motorunu upgrade ettiniz EVE Online'ın yaptığı gibi. Sadece bu yeterli olacak mı dersiniz? Her sınıfa 200 saat oynanış süresi biçiyorsunuz şu anda. Toplamda yanlış hatırlamıyorsam 6 sınıftan 1200 saat eder. (Ki bir MMO'ya oynayış süresi biçiyor olmak en başından devasa bir hata bence) Buna ek paket, ek içerik vs eklesen bile zaten sınırlı olan oyuncu kitleni 14 yıl boyunca elinde tutabileceğinizi düşünüyorsanız siz bu işi hemen şimdi bırakın derim, zerre vizyonunuz yok demek ki. Olmaz ya, hadi bir şekilde 2025'e kadar 500 gezegene ulaştınız diyelim. Bu oyun bir MMO olmayacak mıydı? Zaten sınırlı sayıda olan bir avuç oyuncunuzla o gezegenlerin kaçını doldurabileceksiniz? Bir çoğu bomboş, kimsenin uğramadığı yerler olarak öylece kalacak. Nasıl bir kafada yapıyorsunuz bu açıklamaları ya da gerçekten inanıyor musunuz bu dediklerinize bilmiyorum ama ben şu an üzerinde oturduğum yerlerimle gülüyorum size buradan, kusura bakmayın.

Başlıkta "Press Any Key And Something Awesome Happens." yazıyor ya hani... Bioware'in yeni anlayışı bu son birkaç senedir işte. Anlayamadıkları şey ise "awesome"ın her zaman için başarılı bir tasarım fikri olmadığı. Bu kafayla gitmeye devam ederlerse oyunlarını alacak kitle ancak Call of Duty'ciler ve Twilight'çılar olacaktır zaten. Gerçi zaten bunu hedeflediklerini de düşünmeden edemiyorum bazen...
Posted on 7/26/2011 02:36:00 ÖS by Monthius and filed under , , , , | 0 Comments »

Home, Sweet Home...

5 yıldır bir işkence yaşıyorum adeta. Yaşlı ve bir dediği diğer dediğini tutmayan bir ev sahibine katlanmak zor iş. Ama ben bir şekilde 5 yıldır sineye çekip katlanıyorum buna. Katlanıyordum, daha doğrusu. Ama bugün canıma tak etti artık. Sağlam bir sakinleşme seansından geçirilmemiş olsam çok daha ağır girerdim muhtemelen, ancak yine de pek hafif girdiğim de söylenemez. Sonuç mu? Eh, yeni bir ev bakma zamanı geldi benim için 5 yılın ardından... Bir süredir biriktirdiğim paraları yeni eve akıtmam gerekecek, haliyle bu yaz için planladığım İtalya gezisi komple yalan olmuş durumda. Hiç olmazsa rahat bir nefes alacağım, arkadaşlarımı istediğim gibi ağırlayıp sabaha kadar FRP partileri düzenleyebileceğim kendi evimde. En güzeli ne ama biliyor musunuz? En sevdiğim iki varlık yanımda olacak bu sırada. Her gün ayrı bir güzel olacak... Yeni bir ev bulup oraya yerleşmek için can atıyorum şimdiden.
Posted on 7/14/2011 01:48:00 ÖÖ by Monthius and filed under | 0 Comments »

Bir Paintball Gazisinin Anıları

Bu meret hiç öyle uzaktan durduğu gibi durmuyor yahu. İlk defa geçen sene ağustosta gitmiştim Paintball'a (ne zorumuz varsa artık, o sıcakta olduğun yerde durunca bile pişmiş ıstakoza dönerken üstüne bir de elde silah koşuşturup durduk). Bu sefer ağustosa kalmayalım, yazın başında havalar daha katlanılabilirken yapalım dedik, ama aksi gibi tam yapacağımız günün hayli sıcak bir güne denk gelmesi fena oldu. Yine de bu bizi yıldıramazdı. Geçen sene 3 morlukla dönüp sadece tek bir şarjör mermi harcayarak çıkmıştım işin içinden. (Tek şarjör harcamamın nedeninin çok nokta atışı yapmam olduğuna inanmıştım geçen sefer, bu seferkinde anladım ki rakiplerimi düzgün görememem yüzündenmiş. Lens taktım bu seferkinde, bam güm mermi yağdırdım her yere) Ha, bir de son bir deparla bizim takıma oyunu kazandıran bayrağı kapmıştım, ama sonrasında 15 dakika ayıltamamışlardı beni. "Abi, iyi misin?" sorularına bile cevap vericek halim yoktu o depardan sonra, sadece elimi kaldırıp hayatta olduğumu belirtebiliyordum.

Neyse, yine aynı mekana gittik, takımları seçtik, ekipmanları giydik falan... Aha, bu sefer farklı bir senaryo oynuyoruz! Bayrak kapmaca yerine üç tane top bataryasını patlatmaya ya da korumaya çalışıyoruz. Bu daha bir eğlenceli sanki bayrak kapmadan... İlk olarak biz saldırıdayız. Genelde oyunlarda da rakip defansif oynamamı beklerken agresif bir tutumla oynamayı tercih ettiğimden burada da aynı kafada hareket ettim. Hızlı zigzaglar çizerek top bataryalarına ulaşmaya çalışma çabalarım pek sonuç vermedi ama olsun. Arada en az 2-3 kişiyi vurdum en azından. Sağ ve soldaki bataryaları patlattık patlatmasına da, ortadaki batarya geçit vermedi bir türlü. (Bir keresinde çok yaklaştım patlatmaya ama maskemin tam gözünde patlayan bir boya mermisiyle sonuçlandı girişimim) Yine de 2 puanı kaptık buradan.

Gelelim 2. round'a. Bu sefer savunmadayız. Kulelerden birinin tepesine yerleştim hemen, sniper modunda gelene geçene mermi kusuyorum. Daha oyun başlar başlamaz bizim tarafa doğru gelmeye çalışan iki kişiyi vurup hallettim zaten. Yanımdan vızır vızır boyalı mermiler geçiyor ben Matrix modunda sıyrılıyorum hepsinden. Hatta bir ara işi abartıp kulenin tepesinde ayağa kalkıp silahımı da sırtıma atarak hakem kabininden fotoğraflarımızı çeken hakemlere poz bile verdim. Yanlış hatırlamıyorsam burada karşı takım sadece 1 tane topumuzu patlatabilmişti. Sağlam savunduk yani. Hatta bir ara mermim bitince geriye dönüp yeni şarjör almak yerine boş silahı sıkarak sanki ateş ediyormuşum hissi yaratarak rakibi az yerine çivilemedim hani. :p Güzel bir taktiktir bu da, olur da bir gün Paintball'a giderseniz aklınızda olsun, kullanırsınız.
Sonrasında en kısa süren round geldi. Gururla söylüyorum ki bu round'da resmen parladım. Ani bir deparla yine zig zag çizip önce alması en zor olan ortadaki top bataryasını patlattım, sonra sağdakine koştum ama tam yanına geldiğimde hakem "O PATLADI ZATEN O PATLADI, SOLDAKİNE GİT!" diye uyardı. Bir de oradan soldakine kadar depar attım sonra. Ve evet, üzerine onu da patlatmayı başardım vurulmadan. Bu sırada karşı takımdan üzerime mermi yağıyordu, ama nasıl bir adrenalin patlamasıysa vurulmadan hoplayıp sıçrayarak basmayı başardım tüm düğmelere. Ancak yine geçen seneki gibi bir süreliğine iptal oldum o şekilde bir depar attığım için. Durum bu sırada 5-1 tabii.

Ve son round! Yine savunmadayız. Yine geçtim kulenin tepesindeki yerime, gelene geçene yağdırıyorum boya toplarını. Sırf ben değil gerçi, sonradan farkettim ki bizim takımın tamamı mıhlamış durumda rakibi yerlerine, kafayı uzatamıyor kimse. (Gerçi bir ara gelip yine patlattılar toplardan birini, mermim bittiğinden vuramayıp çaresizce izledim olayı) Baktım boş boş durmak sıkıcı, "Aksiyona giriyorum ben!" diyip kuleyi terk ettim. Sonrasında ise düşman siperlerinin arasına sızıp orada milleti avlamaya başladım. Tabii avladıklarımdan birinin kız arkadaşım olması ve "O bacağımdan vurduğunun hesabını sorucam ben sana, nasıl acıdı var ya..." tehdidi almam apayrı bir olaydı. En son artık iyice gaza gelip siperlerin köşesinden Max Payne modunda fırlayıp "HIAIAAAAAA!!!!" modunda tetiğe abanırken çok fena bir şekilde vurulduktan ve mermimin bitişinin ardından havluyu attım artık.

Şu an boya toplarının vücudumda patladığı her nokta ayrı bir morlukla madalya gibi parlarken yine de sırıtarak anlatıyorum bunları size. Çünkü inanılmaz keyifliydi. Mutlaka gidip en az bir kez siz de oynayın arkadaşlarınızla, canınız yanıyor falan ama inanılmaz adrenalin pompalayıp eğleniyorsunuz. Sonrasında bütün günü topallayarak geçirmeniz ve "Baston bulun banaaa!!!" çığlıkları atmanız önemli değil, değiyor çünkü hepsine.
Posted on 7/10/2011 02:40:00 ÖS by Monthius and filed under | 0 Comments »